KEŞİF YOLCULUKLARI: Farklı Mana Açılımlarıyla, İzahlı ve Görsel Destekli Risale-i Nur Eğitim Programı

Medresetüzzehra Eğitim Yaklaşımı'nın Bilim Felsefesini Oluşturmaya Katkıda Bulunmayı Hedefleyen Akademik Eğitim Faaliyetleri

İnceleme ve Eleştiri Yazısı-Bilimsel Metot, Bilimsellik ve Doğru Bilim Yaklaşımı (Felsefesi) Üzerine

Yorum bırakın

İnceleme ve Eleştiri Yazısı 

Bilimsel Metot, Bilimsellik ve Doğru Bilim Yaklaşımı (Felsefesi) Üzerine

Takdim:

Bu inceleme ve eleştiri yazısı, bir yönüyle müzakere, diğer yönüyle bir fikir alışverişi şeklinde, aşağıda adresi verilen yazısında A.K. kardeşimizin kullandığı bazı tabirlerin yanlışlığı ve uygunsuzluğunu ortaya koymak ve daha uygun takdim usulleri belirlemeye davet etmek maksadıyla kaleme alınmıştır. Bu yazı bir insanın fikirlerini yanlış görerek onları çürütmek maksadıyla yazılmamıştır ve içeriği de bu şekilde değildir. Yazımızın başında da belirttiğimiz gibi, “Yapılan tespitler hatalı ve yanlıştır!” demiyoruz. Diyoruz ki: “Ortaya koyulan hakikatlerin takdim ve servis ediliş şeklinde strateji hatası vardır ve gereksiz yere yanlış mana vermeye sebep olup, itiraz konusu olurlar.”

İşte biz de “Yaratılış Modelinin Bilim Yaklaşımı” ile ilgili önemli çözümlemeler içeren metinlerden oluşan yazımızda, bilimin ateizme alet edilmesi ve yaratıcının varlığını kabul eden yeni bilim yaklaşımları inşa edilmesi konularında, alternatif çözüm çareleri ve müspet mücadele yöntemleri teklif ediyoruz. (Gerçi kardeşimiz, bilimin ateizme alet edilmediğini, ateizmin kendisi olduğu kabul etmektedir. Fakat biz böyle ifade etmeyi uygun görmüyoruz. Zaten ele aldığımız konu da, bu ifadenin uygunsuzluğu hakkındadır.)


Önemli Bilgilendirme: Kendisinin ismini açık olarak da yazabilirdik fakat bunu tercih etmememizin sebebi, toplumumuzda bu türden eleştirilerin yeterince olgun karşılanmaması ve birinin kusurunu deşifre ederek, onu teşhir etmek gibi algılanmasıdır. Kardeşimiz böyle algılamasa da, birilerinin böyle algılamasının önüne geçmek ve kusur teşhiri yapıyormuşuz gibi bir imaj olmaması maksadıyla ve konuyla ilgili kişiler de zaten kendisini biliyor olduklarından ismini A.K. olarak yazmayı uygun gördük.)

(İçinde kullanılan bazı tabirler açısından) Eleştiri/itiraz konusu olan yazıya ulaşmak için buraya tıklayın.


Not: Yazımız, gönderilen dört mesajdan oluşmaktadır. Üçüncü ve uzun mesaj ise üç yazıdan meydana gelmektedir.

BİRİNCİ KISA MESAJ:

Kardeşim, yazılarının hepsini okuyan biri olarak, biz demiyoruz ki: “Bu tespitler hatalı ve yanlıştır!” Diyoruz ki: “Bunların takdim ve servis ediliş şeklinde strateji hatası vardır ve gereksiz yere yanlış mana vermeye sebep olup, itiraz konusu olurlar.”

Bu itirazı dikkate almadınız ve doğrudan hedefinizi (bilim yaklaşımları veya bilim adamları yerine) bilime yöneltmeyi tercih ettiniz. “Bilim ateizme Alet edilmiyor, Ateizmin ta Kendisi” ve “ Bilimsellik Felsefesi’nin ürün ve sonucu olan Bilim, Tanrı’ya inanmaz.” sloganları sizin adınıza tescilli ifadeler. Tabi siz bilirsiniz. Bizce bu kulağı lüzumsuz ve hatalı olarak tersinden göstermektir.

Maksadınızın bir yönüyle, bilim adına yapılan dinsizlikleri çarpıcı bir şekilde ifade edip deşifre etmek olduğunu bilsek de, bu tabirlerin maksadını çok fazla aştığını göremediğinizi düşünüyoruz.

Lütfen ikazları ciddiye alın ve ezberinizi terk edin! Bilgi-bilim vs. gibi ayrımların her ne kadar kendi içinde tutarlılığa sahip olduğunu düşünseniz de, yanlış algılamanın önüne geçemezsiniz.

Buna benden inanın! Çünkü bakınız, evrimle ilgili yazımızın her tarafını (yanlış anlamalara ve itirazlara karşı) kale gibi kapatmış ve sağlama almış olmamıza rağmen, olmayacak şekilde hatalı anlamaların önüne tam olarak geçemedik! Hem de düşünün ki, itiraz eden de sizin gibi biri!

Siz bizim yazımıza bu derece hatalı ve yanlış mana verirseniz, başkaları sizin bu tarzdaki ifadelerinize ne derece hatalı ve istenmeyen ve zararlı manaları yüklerler iyi hesap edin! “Ama benim maksadım insanları bilime düşman etmek!” diyorsanız o başka tabi! Ama biliniz ki, bilime değil, ifade ettiğiniz hakikatlere düşman olup reddederler!

Bunu isteyeceğinizi zannetmiyoruz. Bunu aşağıda daha detaylı izah ettik. Ayrıca bu önemli nüans farkıyla, büyük ölçüde halledilecek sorun için, o derece köklü değişiklik yapmanız gerekmeyebilir. (Ayrıca düşünülecek bir nokta. Çok yazıp çizdiniz bu konuda ama ne yapalım. Zararın neresinden dönülse kardır diye düşünülebilir. Kanaatiniz gelirse tabi. Teklif var, ısrar yok. Teklifin detayı aşağıda.)


İKİNCİ KISA MESAJ: 

Detaylı olarak aktaracağımız metinlerden önce şu anda aklımıza bir şey geldi. Onu da unutmadan size aktarmış olayım kardeşim.  Şimdi hani siz dediniz ya, dinsiz bilim olur diye. Şimdi, tabi biz böyle düşünmüyoruz, fakat tabii ki ortada bir dinsizlik var! Fakat bunun kaynağını ya bilimde, ya bilim adamlarında ya da bilim yaklaşımlarında bulacağız, arayacağız değil mi? Mesela şöyle düşünün. İşid’tir, Daeş’tir, efendime söyleyeyim bir sürü batıl fırkalar var değil mi, içerigi küfür olan veya dalalet olan… Ve gerçek bir iman ve bir din yaklaşımı sayılmayacak bâtıl dini yaklaşımlar da malum. Şimdi biz bunlara neden din demiyoruz ki?! Halbuki onlar da din adına yapıyorlar bu yanlış ve küfür içerikli yaklaşımlarını değil mi? Şimdi o zaman şöyle bir şey de diyebilmemiz lazım. Madem ki dinsiz bilim oluyorsa o zaman “dinsiz din” de olabilir! Yani görüyor musunuz ne kadar saçma yerlere gidiyor bu mesele?

O nedenle teorik anlamda doğru ve kabul görmüş bilim, din, sanat, kültür vs. bu kavranları masum ve ideal şekilleri ile insanların zihinlerinde muhafaza etmeliyiz. Zihinlerdeki hürmet ve kabul hissiyatını bozmayacağız. Bu doğru olmaz. Çünkü yanlış yaklaşımlarla su-i istimal edilmiş şekillerini, aynı isim ve vasıfla isimlendirmemiz ve vasıflandırmamız gerçeği yansıtmaz. Ve aslı güzel ve doğru olan ve insanlığın ortak değerleri olan o kavramlara haksızlık olur. Sadece, örneğin “yanlış din yaklaşımı”, “hatalı bilim anlayışı” vesaire gibi tabirler kullanılması çok daha doğru olur ve maksadı da tam karşılar. Bilim adına yapılmış ve tüm dünya çapında, akademik camia ve kitaplarda ve literatürde ortak kabul görmüş olması, yanlışı doğru yapmaz değil mi? Burada zaten hemfikiriz.

Zaten son 200 senelik bir hatalı yaklaşımdır. Hep böyle devam edecek değil ya? Bunun alternatif çözüm çareleri ve müspet mücadele yöntemleriyle ilgili metinleri aşağıda iletiyoruz. Fakat şu nokta kritik derecede önemli bir husus: Bilim kavramına dokunmamak, sadece yanlış bilim yaklaşımlarını eleştirmek ve kendi doğru bilim yaklaşımımızı ortaya koymak gerekiyor.

(Neden önemli? Çünkü bu noktada göstereceğimiz tavır akademik camiada kabul görmek veya görmemek; dar bir çerçevede sıkışık kalmak veya dünya çapında kabul görecek, yepyeni bir bilim yaklaşımını inşa etmek arasındaki farkı belirleyecek! Yanlış bilim yaklaşımları, ne isim altında sunulursa sunulsun, isterse bilimsellik kriteri veya bilimin kendisi densin, hepsi bu gruba girebilir. Neyi ne şekilde tanımlayacağımızı bize dayatmaya kimsenin hakkı yoktur. Hak görseler bile!)


ÜÇÜNCÜ VE UZUN MESAJIMIZ:

Aşağıdaki üç yazı, Yaratılış Modelinin Bilim Yaklaşımı ile ilgili önemli çözümlemeler içeren metinlerdir. Alternatif çözüm çareleri ve müspet mücadele yöntemleri içermektedirler.

BİRİNCİ YAZI: Bilimsellikte Neden Bu Kadar Israrlıyız?

Alt Başlıklar: Yaratıcının Bilimselliğe Uygunluğunun Ortaya Koyulması Neden Önemlidir? Bilimsellik Kriterleri Nasıl Sorgulanmalı? Doğru Eğitim Metodu ve Strateji Nedir?

Şöyle Meraklı Bir Soru Akla Gelebilir: “Bir yaratıcının varlığının kabulünün ve varlığına dair delillerin bilimsel nitelikte olduğunu ve yaratıcının varlığı meselesinin incelenmesinin bilimin konusuna girdiğini iddia ediyorsunuz. Fakat bilim camiasında kabul görmüş bilimsellik kriterlerinin hatalı olduğunu siz de ifade ettiğiniz halde, neden bilimsellikte bu kadar ısrarlısınız?”

İşte Cevabı:

Çünkü hakikat kabul edilmeye layık her şeyin akla ve bilime uygun olması gerekir. Neden mi?

Çünkü: Bilim: “evrenin, evrendeki olguların ve olayların bir bölümünü ele alıp birtakım yöntem ve deney yolları kullanarak ve gerçeğe, gerçekliğe dayanarak birtakım yasalara ulaşan bilgi yolu, düzenli ve tutarlı bilgi.” ve “yöntemle elde edilen ve uygulamayla doğrulanan, her zaman ve her yerde geçerlik ve kesinlik nitelikleri taşıyan yöntemli ve sistematik bilgi.” olarak tarif edildiğinden,

Ve bir noktada “doğru ve akli düşünmenin sonucunda ulaşılan bilgi” niteliğinde olduğundan,

Elbette, “doğru ve akli düşünmenin sonucunda ulaşılması, doğruluğunun bir gereği olarak görülmesi gereken yaratıcının varlığı hakikati”nin de, aynı paraleldeki akıl ve bilimle uygunluğunun olması lüzumu ortadadır. Ve bu uygunluğun bilim zemininde akademik olarak ortaya koyulmasının gerekliliği ve önemi de o nispette açıktır.

Bu İzahlarımız Üzerine Şöyle Bir Nokta Akla Gelebilir: 

“Madem bilim yapma metodu yanlış. O zaman bilimsel metodun kendisi sorgulanmalı. Aslında oluşumlar ve gözlemler açık ve ortada. Sadece bunlara yapılan yorumlarda sıkıntı var. Ve bu da inanç oluyor. Biz sadece bizim yorumumuzun daha aklî ve mantıkî olduğunu söylüyor ve ispat ediyoruz.”

Cevabımız: Evet, bilim yapma metodu daha doğrusu bilimsellik kriterleri olması gerekenden dar alanda tanımlanmıştır ve bu hatalıdır. Bu nedenle elbette bilimsellik kriterleri sorgulanmalıdır. Ancak bunun nasıl yapılması gerektiği ve stratejik metodunun ne olacağı, en az bu farkındalık kadar önemli bir meseledir. Konuyla ilgili tespitlerimizi ve uygun gördüğümüz uygulama yöntemlerini aşağıya alıyoruz:

Bu meseleleri çok daha anlaşılır ve bütünsel (reddiyenin ötesinde ispat da içeren) ve tereyağından kıl çeker gibi tabii bir şekilde yapmak mümkündür. Biz bunun somut örneklerini de ortaya koyduk. Şu bilgisayar misalini herkes anlar ve kabul eder. (bu misal aşağıya alınmıştır. İki paragraf alttadır.) Bu yöntemin çok ciddî bir önemi var. Bazı sorgulanmayan kabulleri yıkıp, çok farklı ve sarsıcı bir şey ortaya koyuyormuşsunuz gibi değil de, zaten bilinen ve herkesin rahatlıkla kabul edeceği bir hakikati bahsediyormuşsunuz gibi bir rahatlık ve kolaylıkla hakikatler ortaya koyuluyor. Stratejik açıdan Üstad Bediüzzaman’ın Risale-i Nur ile ortaya koyduğu tarzdadır bu yöntem. Lütfen dikkat ediniz.

Üstad Bediüzzaman Risale-i Nur’un hiçbir yerinde bilime savaş açmaz. Hatta bilimi destekçisi olarak yanına alır. Bunun en bariz misali, Meyve Risalesi’nde geçen şu meşhur sözlerdir: (Bakınız dikkat buyurunuz, “Fenler kâfirdir ve Allah’a inanmazlar, siz beni dinleyin, hakikati benden öğrenin” demiyor!) “Kastamonu’da lise talebelerinden bir kısmı yanıma geldiler. “Bize Hâlıkımızı tanıttır; muallimlerimiz Allah’tan bahsetmiyorlar” dediler. Ben dedim: Sizin okuduğunuz fenlerden her fen, kendi lisan-ı mahsusuyla mütemadiyen (kendi özel diliyle sürekli olarak) Allah’tan bahsedip Hâlıkı (yaratıcıyı) tanıttırıyorlar. Muallimleri değil, onları dinleyiniz.” (Halbuki siz, “Bilim ateizme Alet edilmiyor, Ateizmin ta Kendisi” ve “Bilimsellik Felsefesi’nin ürün ve sonucu olan Bilim, Tanrı’ya inanmaz.” diyerek “Ateist bilimi değil, beni dinleyiniz!” demiş olmuyor musunuz? Kendi tercihiniz olarak kabul etmenize karışamam fakat bu yöntemin kabulü için Risale-i Nur’u referans vermenizi uygun göremiyoruz!)

Yani etrafı sallamaya o derecede gerek yok. Biz bunu diyoruz. Aynı maksadın daha fazlasına çok daha rahat ve etkili ulaşabilecekken neden zihinleri parçalayalım ki?

Bahsi geçen ve yaratıcının varlığını kabul etmenin bilimselliğe uygunluğunu ortaya koyan bilgisayar misali şöyledir: “Bilimsel amaca uygun değildir bir tanrıyı düşünmek. O ihtimali düşünmek bile bilimselliğe yakışmaz.” deniliyor. Peki neden? Şu önümüzdeki bilgisayarın, “görmediğimiz bir bilgisayar mühendisi” tarafından ve “detay özelliklerini bilmediğimiz bir fabrika” kullanılarak üretildiğini düşünmek, bilimselliğe hangi nedenle aykırıdır? Aksini iddia edecek bir bilim adamı olmadığı halde ve “Bu bilgisayarın maddeleri bir araya gelmiş de, onu kendi kendine oluşturmuş” demek; bilimselliğe daha uygun olmadığı halde, bundan çok daha mükemmel, canlı, konuşan, gülen, üzülen canlıların veyahut da şu düzenli kâinatın akıllı bir bilinç yani şuur sahibi bir yaratıcı tarafından yapıldığını düşünmek, “bilimselliğe aykırı” ve böyle muhteşem bir tasarımın maddelerinin bir araya gelerek kendi kendini oluşturduğunu iddia etmek “bilimsel gerçek” öyle mi? Bu nasıl bir mantıktır ve bilime saygısı olan böyle bir şeye inanır mı diye soruyoruz.

Açık söyleyelim, hatalı yaklaşımlara karşı çıkmayı biz de yapıyoruz ama kendi doğrularımızı ve kabullerimizi, yaklaşım, tanım ve kavramlarımızı üretip ortaya koymayı çok daha fazla önemsiyoruz. Bilimselliği sorgulamak bir yerde gerekli. Ama esas doğru ve gerekli olan bilimselliğe karşı çıkmak yerine bilimselliğin doğru şeklini göstermek. Bilime ve bilimsel metoda karşı çıkmaya odaklanmak, hatalı bir yaklaşımdır. Bunun yerine “bizim kabul ettiğimiz bilim yaklaşımımız budur ve doğrusu böyle olmalıdır” derseniz aynı manaya gelir zaten. Hem çam yıkmadan (yani gereksiz yere zihinleri parçalamadan) inşa edersiniz.

Doğru, sağlıklı ve kolay, etkili eğitim ve talim metodu budur. Gayet tabii ve kalıcı olarak aklınıza ve ruhunuza nüfuz eder. Sancılı cerrahi ameliyatlar gibi değildir, ayakta tedaviye benzer. Kur’an’ın Risale-i Nur’da karşılığını bulan bu talim metodu az zamanda ve kolayca insanları dönüştürür. Bunun sırrı fıtrî yani insanın yaratılışına uygun olmasıdır. Fıtrat, fıtrî olanı zorlanmadan kolayca kabul eder.

Keşif Yolculukları Risale-i Nur Eğitim Programı dersleri, hem kafa karışıklığına sebep olmadan gayet anlaşılır bir şekilde yanlışı ve hatalı yaklaşımı gösteriyor. Hem de olması gereken doğru yaklaşımı gerekçeleri, kaideleri, kavramları ve tanımlarıyla, delile ve mantıkî çözümlemelere dayalı temel kaide ve yaklaşımlarıyla ortaya koyuyor.

İşte bu bir zihin inşasıdır. Diğeri ise (yani sadece reddiye ve hatalı yaklaşımlara karşı çıkmakla sınırlı kalınması) zihnin parçalanmasıdır.  

Bununla birlikte, yine de, bilimsellik kriterlerinin hatalı bir yaklaşım olduğunun ortaya koyulması da hakikate ulaşmak için bir basamak ve bir üst mertebedir elbette. (Eğer bunu yaparken muhatabınız ara yollarda hakikati bulana kadar yolunu bütün bütün kaybetmezse ve parçalanmış olan zihnini yeniden doğru şekilde bir araya getirmeyi başarabilirse tabi.)

Bütün bilimlerin temel olarak yapmaya çalıştığı şey, kâinatın işleyişini ve varoluşundaki maksatları anlamaya çalışmaktır. Gerçekten hakikat aşığı hangi bilim adamına sorarsanız sorun, size bu yanıtı verecektir. Bazıları diyor ki: “Hayır, bilimin böyle bir amacı yoktur.” Biz de deriz ki: Nasıl yoktur? Siz bilimi böyle mi algılıyorsunuz? Anlamsız bir bilgi faaliyeti midir bilim? Bilimin etrafımızda gördüğümüz her şeyi ve işleyişini açıklamak maksadı ile yapılan bir bilgi faaliyeti olduğu o kadar açıktır ki, izaha gerek yoktur. Bu faaliyetlerin en nihayetinde varılmaya çalışılan son noktanın bilimin amacı olmadığını ifade etmek, bilimin amacından habersiz olmak ve amaçsız bir bilgi faaliyetine bilim demek olur. Teferruatında böyle olduğu gözükmese bile, bilimlere yukardan geniş bir gözle baktığınızda bu çok açık bir şekilde görünür. Bunu kabul etmezseniz anlamsız bir bilgi faaliyeti olduğunu söyleyerek bilime iftira etmiş olursunuz.

Çağdaş pozitif bilim ise, duygularımızın ve deneylerimizin bize tanıttığı olayların birbirleri ile olan ilişkilerini ve hangi kanunlara uyarak ortaya çıktıklarını belirtmekle ve açıklamakla ilgilenen bilgi birikimini ifade eder ve ne yazık ki, sadece bununla yetinir.

İKİNCİ YAZI: Bilimsel Metodu Öyle Belirlemişler!

Red ve Kabul Dışında Üçüncü Bir Yol: Kendi Kavram ve Yaklaşımlarımızı Üretmek!

Bize Denilse ve Deniliyor ki: “Elle tutulan, gözle görülen, gözlem ve deneyle doğruluğu test edilebilen şeyler ancak bilimsel sayılır. Çünkü bilimsel metodu öyle belirlemişler! Senin yaratıcının varlığına dair getirdiğin deliller ne kadar mantıklı olsa da, bilimsel olmadığını söylerler!”

Bizim Buna Karşılık Çok Önemli Cevabımız ve Reddiyemiz:

Hayır! Asla kabul etmiyoruz. Bilim, bilime uygunluk kriteri, bilimsel metot gibi tabirler birilerinin tekelinde olamaz ve tekel kabul etmez. Böyle bir şey bilim dışıdır ve bilim adına utanılacak bir tavırdır. Bunu böyle kabul etmek gerekir. Ne demek onlar öyle tanımlamışlar ve kabul görmüş! Biz esir miyiz yahu? Olmaz öyle şey!

Hatta bazısı diyor ki (bu tanımı çaresizce kabul edip) ‘bilimin dışında da hakikat vardır diyebiliriz’. Biz bunu da reddediyoruz tereddütsüzce.

Hicri 2. yüzyılda dünyanın en büyük medeniyeti olan İslâm medeniyeti 16.yüzyıla kadar bu minval üzerine devam etti. Bilimi biz öğrettik onlara. Medeniyeti de. Onlardan öğrenecek değiliz!

Son 200 yılda spekülatif olarak yapılan ve sırf materyalist ve ateist kaygılarla sınırlandırıldığı açık bu saçma kriterleri ve tarifleri reddederiz ve çöpe atarız gider! (Spekülasyon: Bir hususta sırf düşünce yolu ile delile dayanmadan bir sonuca ulaşma. Kurguda bulunma.)

Bu doğru yaklaşımımızı kabul etmeyene, önceden paylaştığımız o basit bilgisayar misalini veririz ve sorusunu sorarız. Cevap veremez ve sessiz kalmaya mecbur olur ve çok arzu ederse başında aklı olan kimsenin kabul etmeyeceği bir şekilde saçmalayabilir!

Bu kadar basit!

Bizim İslâm âlemi olarak kendimize güvenimiz yok. Ya yıkmayı, karşı çıkmayı ve çürütmeyi veya aynen kabulü seçiyoruz. Hayır. Üçüncü bir yol var: Kendi kabulünü ve kavramlarını, anlayışını ortaya koymak. Bizim bilim yaklaşımımız budur diyeceğiz ve bunu en sağlam mantık kurgularıyla ifade edeceğiz bu kadar. Bununla birlikte bilim ve bilimsellik tabirinin kullanılmasında sorun yok. Bilimsellik demek “bilime uygun” demek zaten.

Aslında ciddî bir problem şu ki: Bizde bir aşağılık kompleksi var, başkaları kavramlarla istedikleri gibi oynar, değiştirir, günceller, kendilerine göre uyarlar, üretir ve kullanır. Bizde böyle bir şey yapmaya gelince “Aaa.. Hiç olur mu? Biz üretemeyiz. Ancak bize sunulanı kullanırız, taklid ederiz.”

Hâlbuki Cevap Çok Basittir: “Yaparsan Pekâlâ Olur.”

Belli kayıtları ve standartları, gerekçeleriyle birlikte ortaya koyarız, kavramlarımızı bunun üzerinden üretiriz. Açıkçası bunda bir sorun göremiyoruz. Fakat buna rağmen birileri kabulde zorlanıyorlar. Her ne ise…

Şunu da önemle belirtelim ki: Biz burada kavramları karıştırmıyoruz, yeniden tanımlıyoruz. Bu nedenle kimse bize bilimselliğin ne demek olduğunu öğrenmemizi tavsiye etmesin! Biz kendimize ve İslâm’a uygun kavramlar geliştirip, mevcut kavramları da dönüştürerek rahatlıkla yaratıcının varlığını kabul eden ve çıkarımlarını da buna göre yapan bir bilim yapabiliriz, bunu söylüyoruz.

Bilim, bilime uygunluk kriteri, bilimsel metot, bilim felsefesi veya yaklaşımı (anlayışı) vs. kavramları teorik olduklarından su gibi, içlerine girdikleri kabın şeklini alırlar. İşte o kap da, sizin benimsediğiniz temel kaideleriniz ve tatbikatınızdır. Bunu ancak siz belirlersiniz ve başkasının belirlemesine ve dayatmasına izin vermezsiniz. Çünkü ilmî hürriyet, bilimsel özgürlük bunu gerektirir. İslami bilim. Ateist bilim… Böyle şeylere ve tanımlara da hiç gerek yoktur ve hatalıdır!

Bilim genel bir tabirdir ve bilim yaklaşımları da bunun içine dâhildir yani bilim sadece yorum katılmamış bilgi birikimi değildir. Bilim faaliyeti ve bilim yapmak dediğimizde, doğru kabul ettiğiniz bir bilim yaklaşımıyla (yani yorumuyla) yapabilmeniz anlaşılmalıdır.

Aslında bilimsellik kriterlerinin bir parçası olarak zikredilen şu kabullerin gerçek hayatın pratiğine uymadığını ve hatalı bir yaklaşım olduğunu herkes bilir: “Ancak elle tutulan, gözle görülen (gözlem ve deneyle doğruluğu test edilebilen) şeyler bilimsellik kriterlerine uygun gerçekler olarak kabul edilebilir.”

Hâlbuki bu kriterler, sırf materyalizm maksadıyla (ve belki de biraz bilimsel çalışmaları belli bir disiplin ve standart altına alabilmek için) öyle tarif edilmiştir ve böyle bir yaklaşım tamamen esassızdır. Çünkü o kriterler kendilerini doğru kabul eden herkese mecburen şöyle söyletir: “Akıl ve duygular da bilimsel değil ama gerçektir!” Böyle saçma bir cümle ve kabul ise olamaz. Hâlbuki açıkçaAkıl ve duygular bilimsel gerçektir!” diyebilmeliyiz ve demeliyiz. “Bilime ve akla uygun” demektir bilimsellik! Gerçek, hiç bilime ve bilimselliğe zıt veya bilim dışı olur mu! Tabiatıyla naturalist olarak belirlenmiş bilimsellik kriterleri, bilim yaptığınız akla ve insanı insan yapan duygularınıza “hormonların ve elementlerin bir takım kimyasal hareketleri” olarak görmenize ve göstermenize sebep olur. Bu ise insana ve bilim yapmakta kullandığımız en temel araç olan akla yapılabilecek en büyük hakarettir. 

Doğru olduğunu iddia ettiğimizin bilimsel olduğunu da ifade edebilmeliyiz. Bilime uygunluk kriterlerinin dar alanda tanımlanmış olması hakikati değiştirmez. Biz de böyle tanımlıyoruz. Bu daha doğrudur deriz. İşte bu kadar!

Birileri ‘bu bilimdir, şu bilimsel gerçektir demiyor mu, bilimsel metodun gereği şöyledir’ demiyor mu? Biz neden diyemiyoruz! Söz hakkımız mı yok, bilim yapma hürriyetimiz mi yok!?

Böyle bir şey asla kabul edilemez ve böyle bir şey yoktur ve olamaz! Engeller zihnimizdedir! Biz meselemizi iyi anlatırsak böyle şeyler bilim yapmamıza engel olamaz. Hakikat karşısında o hata kabullerin hiçbir kıymet ve önemi yoktur!

ÜÇÜNCÜ YAZI: “Siz Hep Eleştiriyorsunuz ve Yanlışları Söylüyorsunuz. Peki, Siz Ne Söylüyorsunuz?” 

Eski ve Çağı Geçmiş Denilen Eskimez Bakış Açısı 

Birinci Bölüm: 

Bilimsellik Konusunda İslâm Âleminin Materyalist Çerçeveden Kurtulamama Sorunu 

“Yaratıcının Akademik İspatı” İsimli İngilizce Kitabımıza Gelen Şaşırtıcı Yorumlar 

Önemli Not: Ateistlerin itiraz etmediği “Yaratıcının Akademik İspatı” isimli İngilizce kitabımıza Müslüman camiadan bazı itirazlar gelmesi şaşırtıcı ve üzücüydü. Bize akademik ve bilimsel kavramlarının ne demek olduğunu sordular. (yani o kavramları bilmediğimizi ve öğrenmemiz gerektiğini ima ettiler.) Ayrıca bizim çalışmamızda akademik bir ispat göremediklerini dile getirdiler. Süphanallah! Bu hadiseyi önemle zikretmemizdeki maksadımız, Müslüman camiada rastlanan, bilimsellik konusunda materyalist çerçeveden kurtulamama sorununun ciddiyetine dikkat çekmektir.

Hâlbuki Yaratıcının Akademik İspatı isimli kitabımızın takdiminin altına bazı Müslümanlardan başka kimse itiraz edip bizimle uğraşmamış. Bu konuda tek itiraz eden, bize destek vermesi gerekenlerin olması ve böyle temel bir konuya İslâm âleminde vâkıf olunmamasına ciddî üzüldük. Demek bizler bu önemli konuda hiç çalışmıyoruz ki böyle vahim tablolar karşımıza çıkıyor.

Hristiyan olan Dr. John Lennox bile konuyu çok daha iyi anlamış ve anlatıyor bir Risale-i Nur talebesi gibi. Bazı Müslüman akademisyenler ise, hala daha deney ve gözlem sahasını bilimselliğin sınırlı çerçevesi olarak görüyorlar ve ötesini bilimsel olarak değerlendirmiyorlar. Ne var ki, böyle kardeşlerimiz uluslararası yaratılış kongrelerinde sunum yapıyorlar. Şahıslarla bir derdimiz yok. Olamaz da. Muhabbet ve hürmet ayrıdır. Fakat bu ciddî hastalığa dikkat çekmek, haber vermek ve reçete sunmak mecburiyetindeyiz.

Hâlbuki bizim İslam ve Risale-i Nur adına bilim ve insanlık camiasına anlatacağımız en temel bilgi, bir yaratıcının varlığının kabulünün bilimselliğe uygunluğudur.

Aşağıda adresi verilen seminerimizi izleyebilir ve okuyabilirsiniz. Bunu yapmanızı hararetle tavsiye ediyoruz. Seminer videosunu özellikle tavsiye ediyoruz, o heyecanı hissetmenizi çok arzu ederiz. Seminer metninde en son başlık “Bir Yaratıcının Varlığı Düşüncesinin Bilimselliğe Uygunluğu”dur.

Tabi bu ifadeyle “elle tutulup gözle görülüp, deney ve gözlem yapılabilen” olarak çerçevesi sınırlandırılan ve kriterleri dayatılan bilimselliği (bilime uygunluğu) kastetmiyoruz!

Varoluşu Sorgulayan Kâinat Tasavvuru (Yaratıcının Varlığını Kabul Eden Bir Bilim Anlayışı)

Üsküdar Üniversitesi Özel Seminer Programı (Görsel/İnteraktif Seminer Metni ve Videosu İçin Buraya Tıklayın)

Kısa Takdim:

Varoluşu sorgulayan herkese hitap eden ve özellikle akademik camianın dikkatini çeken bu çok özel seminer sunumunda, bir yaratıcının varlığının kabulünün delillerini araştıran ve çıkarımlarını bu yönde yapan bilimsel yaklaşım ve çalışmaların insanlık için ifade ettiği değer ortaya koyuluyor ve yaratıcının varlığını kabul eden bir bilim anlayışı oluşturmaya katkıda bulunacak ve yaratıcının varlığını kabul eden bir eğitim yaklaşımının bilim dünyasına nasıl takdim edileceği hakkında ve bir bilim felsefesinin alt yapısı niteliğinde ciddî çözümlemeler, görsel destekli olarak sunuluyor.

Bu sunum akademik camiada bir milattır. Seminer videosunu mutlaka izleyin. Metinde bulamayacağınız çok sayıda ekstra diyaloga ve ifade edilen hakikatlerin en gür bir seda ve heyecanla takdimine şahit olacaksınız. Medresetüzzehra’nın ruhu ve maneviyatı kendini tüm ihtişamıyla ve en yüksek ve gür bir ses ve sağlam mantık kurgusuyla göstermeye başladı.

Biz “Bir Yaratıcının Varlığı Düşüncesinin Bilimselliğe Uygunluğu”nun temellerini çok sağlam inşa ettik. Ki aslında bu söylediklerimiz o derecede devrim niteliğinde şeyler değil.
Zaten o bahsettikleri sınırın dışında bir sürü bilimsel teori ve model ortaya koyuluyor. Hatta bunlar ispatlanmış modeller olarak görülüp kabul ediliyor. Misal: Büyük patlama.

Fakat biz meseleye bu noktadan değil, en basit ve itiraz edilemeyecek kadar net bir yerden giriyoruz. Bu iddiamızın doğruluğuna, yukarıdaki seminer metnini ve özellikle en son ve önemli başlığı olan “Bir Yaratıcının Varlığı Düşüncesinin Bilimselliğe Uygunluğu” isimli başlığı ciddî bir şekilde dikkat ederek incelediğinizde en parlak şekilde şahit olabilirsiniz.

İkinci Bölüm:

Yaratıcının Varlığını Kabul Eden ve Ateizmi Reddeden Yaklaşıma Sahip Olanların Sıklıkla Eleştirildikleri Bir Nokta: 

“Siz hep eleştiriyorsunuz ve yanlışları söylüyorsunuz. Peki, siz ne söylüyorsunuz?”

Bu İlginç Soruya Bizim Cevabımız Şöyledir:

Öncelikle, bu soru ve talebe gayet göz dolduran cevaplar verdiğimizi ifade etmemiz lazım. Evet, biz de elbette hatalı yaklaşımları eleştirip yanlışlarını deşifre ediyoruz.

Ancak şunu da yapıyoruz buna ilaveten: Yaratılış Modelinin Bilim Felsefesinin Fikrî (Teorik) Alt Yapısı Niteliğinde Ciddî Çözümlemeler, Temel Yaklaşım Metotları, Özgün Tanımlar, Kavramlaştırmalar ve Kategorik Değerlendirmeler, Bilimsel Verilerin Değişkenliğinden Etkilenmeyen Bağımsız Üst Yaklaşımlar, Sağlam Bir Mantık Kurgusuna Dayalı İnceleme, Çözümleme ve Delillendirme Yöntemleri, Güncel Bilim Yaklaşımlarıyla İrtibatlı Çıkarımlar.

Bu yöntemlerin tamamının hem anlaşılır hem de çok sağlam bir şekilde kullanıldığını görmek için lütfen aşağıdaki yazı ve seminer videolarından içeri buyrun:

1- “Tabiattaki Maddî Sebeplerin Bir Araya Gelerek Canlıları Oluşturması Mümkün Müdür?”

2. Uluslararası Bilimler Işığında Yaratılış Kongresi Sunumu

(15 Dakikalık kısa kongre sunumu videosu ve tebliğin tam metni için buraya tıklayınız)

Özet: Bu çalışmanın amacı, tabiattaki maddî sebeplerin bir araya gelerek canlıları ve canlılığı oluşturmalarının mümkün olup olmadığının açık bir şekilde ortaya koyulmasıdır. Yapılan analiz sonucunda; eşyanın oluşumunu maddî sebeplerle ve tabiatla veya kendi kendine meydana gelmesi ile açıklamaya çalışmanın, bilimsel nitelikten uzak, çok zor ve içinden çıkılmaz bir yol olduğu bulgusu, temel olarak tespit edilmiş olacaktır. Ayrıca bu çalışma, eşyanın oluşumunu bir yaratıcı ile izah etmenin, bilimsel düşünceye daha uygun ve akla yatkın, çok daha makûl ve kabul edilebilir bir yol olduğu ve içinde zorunluluk derecesinde kolaylıklar barındıran bir alternatif ihtimal olduğu ve eğer bilimsel olarak kabul edilecek bir model varsa, bu modelin bilimsel nitelikte kabul edilmeye çok daha lâyık olduğunun tespit edilmesinde önemli bir katkı sağlayacaktır.

2- “Her Şey İlahî Kudretle Nasıl Meydana Geliyor?”

3. Uluslararası Bilimler Işığında Yaratılış Kongresi Sunumu

(15 Dakikalık kısa kongre sunumu videosu ve tebliğin tam metni için buraya tıklayınız)

Özet: Bu çalışmanın amacı, tabiattaki maddî sebeplerin bir araya gelerek canlıları ve canlılığı oluşturmalarının mümkün olup olmadığının açık bir şekilde ortaya koyulmasıdır. Hakikî bir tevhid inancında, şu görünen kâinatın yaratıcısının Allah olduğunu basitçe kabul etmekle iş bitmez. Yazıda her şeyin ilahî kudretle meydana gelmesi ve her zaman ilahî iradeye bağlı olması ve bunun Allah için çok kolay bir iş olması ve her şeyi, bir tek şeyi yaratıp idare ettiği aynı kolaylıkta yaratması ve idare etmesi gibi büyük bir meseleyi nasıl açıklayabileceğimiz üzerinde durulacaktır. Yapılan analiz sonucunda; bütün eşyanın aynı merkezden icad ve idare edilerek, tek ve bağımsız bir yaratıcı olarak kabul edeceğimiz biri tarafından yaratılmasının; başka bir alternatifinin düşünülemeyeceği derecede zorunlu bir gereklilik olduğu, tüm açıklığıyla ortaya koyulmuş olacaktır.

Üçüncü Bölüm:

Genelde yaratıcının varlığını kabul eden ve çıkarımlarını bu yönde yapan bilim yaklaşımları için, özelde Keşif Yolculukları Risale-i Nur Eğitim Programı çalışmalarımız için şöyle bir itiraz yapılabiliyor:

Denilebilir ve Deniliyor ki: “Çalışmalarınıza çağı geçmiş ve eskimiş bir bakış açısı hâkim!” 

Biz Bu Yakışıksız İtiraza Şu Kuvvetli Argümanla Cevap Veriyoruz: 

Özellikle Risale-i Nur talebeleri, Risale-i Nur’un eskimez Kur’anî bakış açısı hakkındaki bu yakışıksız nitelendirmenin yanlışlığını ve o eski ve çağı geçmiş denilen bakış açısının eskimez bir nitelikte olduğunu çok iyi bilirler.

O bakış açısı sadece üslup ve ifade tarzı açısından güncellenir, farklı ve yeni şekillerde tekrar, taze olarak ifade, ilan ve takdim edilir. Bizim akademik nitelikli Risale- Nur Eğitim Programı çalışmalarımızda yaptığımız da işte tamamen budur.

Bu itirazda bulunan kişiler, iman ilim ve taliminin metodolojisinde var olan “Bilimsel Verilerin Değişkenliğinden Etkilenmeyen Bağımsız Üst Yaklaşımlar”ın varlığından da habersiz olduklarından, bize biyoloji öğrenmemizi de tavsiye edebilirler! Fakat hata ederler! Neden mi?

Çünkü bizim üst yaklaşımlarımız hem bilimsel verilerin değişkenliğinden etkilenmez, hem de (tabiattaki hadiselerin süreçleri ve mekanizmaları ne olursa olsun, hangi süslü isim verilerek açıklandığı ifade edilirse edilsin) mahiyetleri itibarıyla o açıklamalardan tamamen bağımsız, eskimez ve sabit modellerdir, hakikatlerdir.

Bizim yaptığımız sadece o eskimez hakikatleri zaman ve zemine uygun, güncel bilim yaklaşımlarıyla irtibatlı çıkarımlar yaparak, yenileyerek, sistematik şekle sokarak tekrar, taze olarak ifade etmekten ve zamanın anlayışına uygun şekilde yeniden takdiminden ibarettir.


DÖRDÜNCÜ MESAJ:

Bizim gönderdiğimiz 9 sayfalık dosya, yeterli ve detaylı izahları içerdiğinden, yazımıza yeniden gelen aynı mealdeki itirazlara şöyle kısaca cevap verdik: (kendisinin en başta adresini paylaştığımız yazısındaki gerekçelerden farklı bir içerik sunmadığı için bu ifadelere yer vermedik.)

“Biz bilimsel bilim, İslami bilim vs demiyoruz, evrensel manada bir bilim tabirini kullanmayı doğru görüyoruz. Detayları zaten açıklamıştık. Onlar sizi tatmin etmediyse zaten ne söylesek boş. Faklı bilim yaklaşımları diye ifade etmeyi neden ısrarla reddettiğinize mantıklı bir cevap bulabilmek zor. İzahların bu boşluğu kapatmıyor. Kardeşim insanlık, bilginin işlenmiş ve sistematik hale getirilmiş formuna bilim diyor. Siz ne diyeceksiniz? “İslami bilim” mi diyeceksiniz ciddi ciddi?! İyi, gitsin bir hristiyan da “Hristiyan bilimi”, diğeri de “Yahudi bilimi” vs desin. Nasıl kulağınıza hoş geliyor mu?! Allah aşkına olacak şey mi bu?

Neyi, doğru veya yanlış görüyorsan, o da senin bilim anlayışın ve yaklaşımın olur. Hatta kendi bilimsel kavram ve bilimsel metodoloji ve kriterlerini de tanımlayabilir veya genişletebilirsin gerekçelerini ortaya koyarak. Bunun daha doğru olacağını düşünüyoruz servis ve takdim açısından. Evet bu da zor bir iştir ama herhalde “bilimsel bilim, İslami bilim” tabirleriyle servis etmekten daha zor olmasa gerek! Hem bu tabirlerin bu şekliyle kabul edileceği gibi bir ciddi hayaliniz yoktur herhalde!”

Bilinmeyen adlı kullanıcının avatarı

Yazar: Ediz Sözüer

Ediz SÖZÜER 1974, Ankara doğumludur. Gelir İdaresi’nde Gelir Uzmanı olarak görev yapmaktadır. “Olağanüstü Bir Hazinenin Keşif Yolculuğu: Risale-i Nur Eğitim Programı”, yazarın ilk etapta internet ortamında ücretsiz olarak yayınlanarak daha sonra basılmış ve tüm çalışmalarının üzerine bina edildiği temel ve kaynak kitap çalışmasıdır. Deneme mahiyetinde kaleme aldığı Risale-i Nur izah metinleri ve Risalehaber sitesinde makale yazmakla başlayan yolculuğu, Risale Akademi’de sunulmaya başlanan görsel destekli ve akademik temelli “Tabiat Risalesi Açılımları Seminerleri”yle devam etti. Manevî bir ilim hazinesi olan Risale-i Nur eserleri içindeki Kur’ânî hakikatlerin insanlığa mal edilmesinde ve toplum olarak muhtaç olduğumuz zihinsel dönüşümün gerçekleşmesinde önemli bir katkıda bulunma kabiliyetinin bulunduğuna inandığı kitap çalışmasını, hep bir proje kıymetinde gördü. Tamamlanan kitap çalışmasını daha geniş kitlelere ulaştırmak için, bu çalışmanın üzerine bina edilerek hazırlanmış ve “görsel bir kitap” mahiyetindeki “Keşif Yolculukları Risale-i Nur Eğitim Programı”nı iki haftada bir sürekli bir program olarak vermeye başladı. Ayrıca zaman zaman akademik eğitim faaliyetlerinde de “Medresetüzzehra Eğitim Yaklaşımı” ve “Risale-i Nur İzah Çalışmaları” hakkında sunumlar gerçekleştirdi. 2018 yılında ise Keşif Yolculukları Risale-i Nur Eğitim Programı'nın temel/kaynak kitap çalışması, din araştırma dalında "Altın Kalem Yazarlık Ödülü"ne layık görüldü. Kitap çalışması ve eğitim programının yazılı ve görsel tüm içerikleri, notere onaylatılmış muvafakatname ile her türlü serbest kullanım, basım ve yayım hakkı tanınmasıyla; başta Risale-i Nur’a, Kur’ân’a ve İslam’a gönül vermiş herkese ve tüm insanlığa mal edilmiştir. (Muvafakatnameye ana sayfadaki "Telif Hakkı Bildirisi" isimli menüden ulaşabilirsiniz) Bu çalışmalardan haberi olanlardan ciddiyetle istediği ve Risale-i Nur’a gönül vermiş insanlara samimiyetle ifade ettiği şudur: “Kıymetsiz ve önemsiz şahsıma değil, bu çalışmalar vesilesiyle Allah’ın bir nimeti olarak harika bir şekilde ortaya çıkan hakikatlere önem veriniz ve onlara sahip çıkınız. Sizden tek istediğim budur.”

Bir Cevap Yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.