Önemli Bilgilendirme: Konuyla ilgili daha detaylı bilgi almak isterseniz, Yaratılış Modelinin Bilim Yaklaşımı Yazı Dizisi’ne müracaat edebilirsiniz:
Birinci Paylaşım
Hassas Ayarlar, İhtimal Hesapları, Kur’an’ın Bilimsel Mucizeleri Konularında
Kırmızı Asa ile Risale-i Nur ve Kur’an’ın ve Risale-i Nur Eğitim Programımızın Yaklaşım Farkları
“Kırmızı Asa” video serisi ile çok önemli bir çalışma ortaya koyan kıymetli kardeşimiz Osman’ın, “hassas ayarlar” argümanının önemsiz olduğunu bir videosunda ifade ettiğini ve Kur’an’ın bilimsel mucizelerinin de sadece emare mahiyetinde olup, delil niteliğinde olmadıklarını söylediğini gördük.
Biz bu iki noktayı da haklı gerekçelerle kabul etmiyoruz. Yalnız itirazımızın kısmen kabul, kısmen red mahiyetinde olduğunu da söylememiz isabetli olur.
Şöyle ki: Öncelikle önemle ifade etmek ve şunu ortaya koymak isteriz ki: Önemsiz ve kıymetsiz görülen ihtimal hesapları verileri ve hassas ayar argümanları, Tabiat Risalesi’nin ilk muhali olan eczane misalinin, bilim zemininde güzel ve somut açılımları ve izahlarıdır. Bir kere bunun farkına varılması gerekiyor.
İkinci Bir Önemli Nokta Ki: Kur’an sadece şu anda devam eden yaratılışa dikkati çekmek ve ondan delil getirmekle sınırlı kalmaz. Kur’an gerek tevhid, gerek diriliş konularında, herhangi bir model ve şablon olmadan (geçmişten gelen bir DNA bilgisi de bulunmadan) ilk kez yaratmanın, sonraki yaratılışlardan ve öldükten sonra diriltmekten çok daha zor olduğunu önemle vurgular. Ve bu zorluğu ortaya koyarak, hem yaratıcının varlığına delil getirir, hem de öldükten sonra diriltmenin ilk yaratılışa nispeten çok daha kolay olduğundan hareketle, dirilişin ilahî kudrete göre ne kadar kolay olduğunu ispatlar. Ve gerçekten öyledir de.
Tamam, temel olarak “her şeyden ve şu anda tekraren gerçekleşen hadiselerden delil getirmek” demek olan “Kırmızı Asa” metodu Risale-i Nur’dan ilham alınarak otaya koyulmuş güzel ve isabetli bir yaklaşımdır. Çok da önemlidir. Fakat bununla beraber delil dairesini daraltmamızın da bir mantığı yoktur diye düşünüyoruz.
Biz daha “Kırmızı Asa”nın yayınlanmaya başladığı ilk zamanlarda bu hatalı yaklaşımı hemen fark edip gerekli ikazı yapmıştık. Ancak mesajımız yerine ulaşmamış ve anlaşılmamış olacağız ki, en son yayınlanan videolarda yine benzer ifadeler kullanılmış.
Bu kısmen hatalı ve eksik yaklaşım, bir tarafı yaparken diğer tarafı yıkıp dengeyi bozmuş. Kâinatın ve proteinin oluşma ihtimalleriyle ve hassas ayarlar ile ilgili bazı söylenenler uygun görünmüyor.
O delilleri önemsizleştirmek değil, bizim Tabiat Risalesi Açılımları’nda yaptığımız gibi yaratılışın her an devam ettiğine vurgu yaparak o delilleri takviye etmeli, onları Risale-i Nur’un tarz ve üslubuna uygun bir kıvamda takdim etmeli. Yoksa onlardan vazgeçmemeli. Çünkü her şeyin ayrı bir kıymeti var. Bir şeye vurgu yaparken diğerini kıymetten düşürmemek lazım.
Ayrıca Kur’an’ın bilimsel mucizeleri konusunda da kısmen paralel, kısmen farklı düşünüyoruz. Bunların doğrudan olmasa da doğru yaklaşımlarla bakıldıklarında delil niteliği taşıdığını, kardeşimizin ifade ettiği gibi sadece emare olmakla sınırlı olmadığını önemle vurgulamak isteriz.
Elbette bu deliller temel değildir ve biz de kitabımızda Kur’an’ın bilimsel mucizeleri konusuna ayrılan bölüme şu ifadelerle başladık: “Kur’ân’ın mucizeliğini sadece bilimsel yönden ele almak, bilimsel bulguların değişkenliği nedeniyle mahsurları olabilen sınırlı bir çalışma sahasıdır.”
Fakat şöyle devam ettik: “Bununla birlikte Kur’ân’ın kâinat ve içinde bulunduğumuz dünya ve insanın yaratılışıyla ilgili beyanlarının gerçekten çok çarpıcı ve etkileyici olduğunu da belirtmemiz gerekir.”
Kur’an’ın bilimsel mucizeleri konusunu nasıl bir yaklaşımla inceleyip ortaya koyduğumuzu ve o “emarelerin” nasıl delil teşkil ettiklerini, sağlam bir mantık kurgusuyla ortaya koyan bu yaklaşımı görmek isteyenler aşağıdaki adresten seminer videomuzu izlesinler:
Bahsi geçen kaynak kitabımız: Tabiat Risalesi Açılımları Görsel/İnteraktif Kitap
https://atomic-temporary-101453453.wpcomstaging.com/gorselinteraktif-kitap-calismalari/
Kur’an’ın Bilimsel Mucizeleri Video Adresi: https://youtu.be/_aLU4z8Prhw
Tabiat Risalesinin eczane misalinin izahı olan ve bahsi geçen ihtimal hesaplarına ve hassas ayarlar deliline yer veren ve iki seminerde sunulan bölümün video adresleri:
Tabiat Risalesi Açılımları 1-Fantastik Bir Bilim Kurgu Öyküsü
Tabiat Risalesi Açılımları 2-Varoluş Üzerine Şaşırtıcı Keşifler
Size üçüncü bir kaynak daha vereceğiz.
İmtiyazlı Gezegen (Bir Haşir Risalesi İzahı)
Bu yazı ve seminer de, gezegenimizin hayata çok elverişli, özel bir yerde bulunduğunun ve kâinatı keşfetmemiz için çok seçkin bir konumda olduğunun en çarpıcı bulgularını ortaya koymaktadır.
Peki biz yaratılışın her an devam ettiğine vurgu yaparak o delilleri nasıl takviye ediyoruz ve onları Risale-i Nur’un tarz ve üslubuna uygun bir kıvamda ne şekilde takdim ediyoruz? Buna küçük bir örnek verelim:
Mesela Tabiat Risalesi Açılımları’nda bahsi geçen ihtimal hesaplarına yer verdikten sonra, “Çoklu Evrenler Olunca Ne Oluyor?” başlıklı parçanın sonunda şöyle demişiz:
“……. Ayrıca sürekli yenilenen bir kâinatta böyle bir ihtimal dahi mümkün değildir. Bu hesaplar, sanki bir sabit şekil baz alınarak yapılmış. Fakat kâinat sürekli yenileniyor, o zaman işin rengi de çok değişiyor. Çünkü sayısız yerde ve sayıda bulunan imkânsız ihtimallerin sürekli olarak gerçekleşmeye devam etmesi söz konusu olacaktır ve böyle bir şeyin gerçekleşme ihtimalinin ise doğrudan ve hesapsız olarak reddedilmesi gerektiği açıktır. Bununla birlikte, imkânsızlıkları mümkün hâle getirme çabasıyla öne sürülen başka evrenlerin varlığı kabul edilse bile, aynı imkânsızlıklar orada da karşımıza çıkmayacak mı? Çoklu evrenler olunca ne oluyor?!”
Son olarak, itirazımıza gerekçe olan, çok kuvvetli bir diğer sebebi nazar-ı dikkatinize sunuyoruz:
Osman kardeşimizin videosunda hassas ayarlar ve bir proteinin oluşma ihtimali gibi delillendirmeleri önemsiz görme gerekçesi olarak öne sürdüğü tezde (mealen) şöyle demektedir: “Her an canlıların bu harika şekilde meydana gelebilmesinin ihtimali çok daha düşük. Hatta sonsuz derecede daha düşük. 1/sonsuz! 10 üzeri 10 üzeri 123 ne ki!” (Bu ihtimal, bize hayat imkânı verecek düzendeki bir kâinatın tesadüfen oluşması ihtimali için yapılan hesaplama sonucudur.)
Buna cevabımız: Evet, kardeşimiz haklı bir noktaya değinmiş. Haksız değil. Zaten dikkat ederseniz kitabımızdan aldığımız hemen yukarıdaki parçada biz de buna paralel bir şeyler söylemiş ve demişiz: “Bu hesaplar, sanki bir sabit şekil baz alınarak yapılmış. Fakat kâinat sürekli yenileniyor, o zaman işin rengi de çok değişiyor. Çünkü sayısız yerde ve sayıda bulunan imkânsız ihtimallerin sürekli olarak gerçekleşmeye devam etmesi söz konusu olacaktır ve böyle bir şeyin gerçekleşme ihtimalinin ise doğrudan ve hesapsız olarak reddedilmesi gerektiği açıktır.” Bu önemli parça, âdeta Osman kardeşin ifade etmeye çalıştığının daha farklı bir şekilde ifade edilmiş şeklidir tamamen. “Peki, neden itiraz ettiniz ki bu söze?” denilirse, yukarıdaki gerekçelere ilaveten bir de şu sebebimiz var: Şimdi Osman kardeşin ifade ettiği, “her an her şeyin, şimdi vücuda gelebilme ihtimalinin sonsuz derecede küçük ve imkansız olduğunu” görebilmek ve tam manasıyla idrak edebilmek oldukça üst bir mertebedir. Herkes, hemen bu yüksek noktaya çıkıp, bunun böyle olduğunu kolayca kavrayamaz.
Öncelikle bu tarz delillendirmenin, yani hassas ayarlar ve bir proteinin oluşma ihtimali gibi ihtimal hesaplarıyla zihni hazırlamanın ve ilk yaratılışın zorluğunu ortaya koymanın önemli bir boyutu şudur: Bu ihtimal hesaplarında âdeta kainatın dondurulmuş, iki boyutlu bir resmi alınır. İşte bunun üzerinden hesaplanan ihtimal hesaplarının bile ne kadar (astronomik ölçülerde) düşük olduğunu gösterirsek, üç boyutlu ve sürekli yenilenen bir kainatta bu işin hesaplanamayacak kadar imkansız olduğunu çok daha rahat gösteririz ve insanların (bu çok önemli hakikati) zihinlerinde gayet kolay bir şekilde kavrayıp kabul etmelerine müsait bir zemin inşa etmiş oluruz. O nedenle bu basamakların atlanmasını veya yok sayılıp önem verilmemesini doğru bulmadığımız için itiraz ettik. Yoksa kardeşimizin söylediği yanlış olduğu için değil.
İkinci Paylaşım:
Kırmızı Asa’yı İzleyenlerden Bir Ricamız Var
Osman Bulut ve Kafile’nin ciddî emeklerle ortaya çıkardığı ve elbette ki hem etkileyici hem de faydalı video serisini özellikle seyredenlerden bir ricamız var.
Şimdi tüm video serisi ile bizim iki yazımızı karşılaştırmanızı rica ediyoruz. Bizim kanaatimiz bu iki yazı ile aynı meseleye, yani “Tabiattaki Maddî Sebeplerin Bir Araya Gelerek Canlıları Oluşturması Mümkün Müdür?” sorusuna çok daha anlaşılır ve itiraz edilecek kapıların kapatıldığı sağlam bir mantık kurgusuyla cevap verilmiş olduğu kanaatindeyiz. (hatta sadece ilk yazı için bile söyleyebiliriz bunu rahatlıkla)
(Kırmızı Asa elbette sadece bu konuyu ele almamıştır, biz bu konu için diyoruz.)
Bu isteğimiz yanlış anlaşılmasın lütfen. Bize şöyle kanaat geldi ki, Kırmızı Asa’nın içine girdiği dolambaçlı yollara hiç uğramadan da çok daha net, sağlam ve kesin olarak bu meselelerin anlatılması mümkündür. Bunu teyit etmek ve sizlerin de buna şahit olmanızı arzu ettik sadece. Yoksa bir rekabet manasında, çalışmaları yarıştırma niyetimiz asla olamaz.
Bir de şunu söyleyelim. Osman kardeş, Sinan Canan ile müzakeresinde Sinan hocanın söylediği ve eleştirdiği nokta olan: “Sen hep eleştiriyorsun ve yanlışları söylüyorsun. Peki sen ne söylüyorsun?” sorusunda haklılık payı olduğunu düşünüyoruz. Ama %100 değil tabi. Fakat “Sen ne söylüyorsun” sorusuna ve talebine gayet göz dolduran cevaplar verdiğimizi ifade etmemiz lazım. Evet biz de elbette hatalı yaklaşımları eleştirip yanlışlarını deşifre ediyoruz.
Ancak şunu da yapıyoruz buna ilaveten: Temel Yaklaşım Metotları, Özgün Tanımlar, Kavramlaştırmalar ve Kategorik Değerlendirmeler, Bilimsel Verilerin Değişkenliğinden Etkilenmeyen Bağımsız Üst Yaklaşımlar, Sağlam Bir Mantık Kurgusuna Dayalı İnceleme, Çözümleme ve Delillendirme Yöntemleri, Güncel Bilim Yaklaşımlarıyla İrtibatlı Çıkarımlar
Bu yöntemlerin tamamının hem anlaşılır hem de çok sağlam bir şekilde kullanıldığını görmek için lütfen içeri buyrun:
1- “Tabiattaki Maddî Sebeplerin Bir Araya Gelerek Canlıları Oluşturması Mümkün Müdür?”
(15 Dakikalık kısa kongre sunumu videosu ve tebliğin tam metni)
Bu çalışmanın amacı, tabiattaki maddî sebeplerin bir araya gelerek canlıları ve canlılığı oluşturmalarının mümkün olup olmadığının açık bir şekilde ortaya koyulmasıdır. Yapılan analiz sonucunda; eşyanın oluşumunu maddî sebeplerle ve tabiatla veya kendi kendine meydana gelmesi ile açıklamaya çalışmanın, bilimsel nitelikten uzak, çok zor ve içinden çıkılmaz bir yol olduğu bulgusu, temel olarak tespit edilmiş olacaktır. Ayrıca bu çalışma, eşyanın oluşumunu bir yaratıcı ile izah etmenin, bilimsel düşünceye daha uygun ve akla yatkın, çok daha makûl ve kabul edilebilir bir yol olduğu ve içinde zorunluluk derecesinde kolaylıklar barındıran bir alternatif ihtimal olduğu ve eğer bilimsel olarak kabul edilecek bir model varsa, bu modelin bilimsel nitelikte kabul edilmeye çok daha lâyık olduğunun tespit edilmesinde önemli bir katkı sağlayacaktır.
2- “Her Şey İlahî Kudretle Nasıl Meydana Geliyor?”
(15 Dakikalık kısa kongre sunumu videosu ve tebliğin tam metni)
Bu çalışmanın amacı, tabiattaki maddî sebeplerin bir araya gelerek canlıları ve canlılığı oluşturmalarının mümkün olup olmadığının açık bir şekilde ortaya koyulmasıdır.
Hakikî bir tevhid inancında, şu görünen kâinatın yaratıcısının Allah olduğunu basitçe kabul etmekle iş bitmez. Yazıda her şeyin ilahî kudretle meydana gelmesi ve her zaman ilahî iradeye bağlı olması ve bunun Allah için çok kolay bir iş olması ve her şeyi, bir tek şeyi yaratıp idare ettiği aynı kolaylıkta yaratması ve idare etmesi gibi büyük bir meseleyi nasıl açıklayabileceğimiz üzerinde durulacaktır.
Yapılan analiz sonucunda; bütün eşyanın aynı merkezden icad ve idare edilerek, tek ve bağımsız bir yaratıcı olarak kabul edeceğimiz biri tarafından yaratılmasının; başka bir alternatifinin düşünülemeyeceği derecede zorunlu bir gereklilik olduğu, tüm açıklığıyla ortaya koyulmuş olacaktır.
Üçüncü Paylaşım
“Kırmızı Asa” Hakkında Değerlendirmeler ve Daha Mükemmel Çalışmalar Üretmeye Yardımcı Olacak Yapıcı Eleştiri ve Tespitler, Kaynak Metinler
Kırmızı Asa videolarını izlemiş ve kaynak yazılarımıza yeniden göz atan bir kardeşimiz şöyle demiş:
“Ediz abi selamun aleyküm. Kırmızı Asa’yla ilgili yazınıza binaen senin kitabı şu an 3. kez okuyan, Kırmızı Asa’yı da 3-5 kez izlemiş biri olarak ben iki çalışmayı da gerekli ve çok değerli görüyorum. Maddi sebeplerin eşyayı meydana getirmesinin mümkün olup olmadığını ele alan yazıya da tekrar göz attım. Kırmızı Asa o konuda dolambaçlı bir yol tercih etmiş mi diye ciddi düşündüm fakat bir sonuca varamadım. Kırmızı Asa’nın an’a ciddi odaklanması ve bir çok şeyi deşifre etmesi açısından çok değerli bence. Sinan Canan’ın dahi o videoyu izlediysen Dna’ya orkestra şefi demesi bu deşifreye ihtiyacı gösterdi bence. Sonuç: Ben iki çalışmayı da gerekli, değerli, birbirini genel anlamda destekleyen ve tamamlayan bir yapıda görüyorum. Sinan Canan’ın sorduğu ‘peki ne yapmalıyız, İslam medeniyetini nasıl inşa ederiz’ sorusu, üstünde ciddi çalışma gerektiren bir soru ki, siz bu işe en azından öncülük eden bir çalışmanız olduğu iddiasındasınız bu konuda.”
Cevabımız:
“Aleyküm selam kardeşim. Kısmen haklısın. Ben çok ince detay veremedim davet metninde, belki sizin görmenizi istedim kıyaslayarak ama demek ki göremediniz. Olabilir. Aslında Risale-i Nur Eğitim Programı ders metinleri ile kıyaslayarak farklarını ve Kırmızı Asa’nın eksikliklerini ve metodolojik hatalarını göstermek daha iyi ve faydalı olurdu ama buna çok firsatım yok. Bu noktayı, konuyla ilgilenen kardeşlerimizin verdiğimiz kaynak metinleri dikkatle ve ciddiyetle, önem vererek okumalarına havale ediyoruz. Kardeş, size küçük bir misal. Sinan hoca’nın Dna’yı orkestra şefi pozisyonunda görme mevzusunda:
“Sanatlı olarak yaratılan her bir canlı, beraberinde bir takım sebeplere bağlı olarak, yan yana meydana geliyorlar. Fakat sırf aynı anda birlikte bulunmaları ve o canlının meydana gelmesinin o sebeplerle birliktelik şartına bağlanmış olması, o sanatlı eşyanın sebepler tarafından icat edildiğine tek başına delil olamaz.
Evet, bir eşyanın varlığı, çok sayıda şartın bir arada olmasına bağlı olabilir. Bir tek şartın yokluğu, o eşyanın yokluğunu netice veriyor diye; o tek şartın eşyanın var olması için yeterli sebep olduğu söylenemez. Yani, bir şeyin “basit şartı”, o şeyin “gerçek sebebi” ile aynı şey değildir.
Denilse ki: Siz tabiattaki sebeplerin eşyayı yapmadığını iddia ediyorsunuz. Hâlbuki biz gözümüzle görüyoruz ki, eşya o sebeplerden yapılıyor.
Biz de deriz ki: Bu sorunun hakikî cevabı, ikinci cümlenizde gizlidir. Evet, biz de aynı şeyi söylüyoruz: “Eşya o sebeplerden yapılıyor”.
Fakat buna ilave olarak diyoruz ki: “Eşyayı o sebepler yapmıyor, başkası o sebepleri kullanarak eşyayı yapıyor.” Bu iki ifade arasında ciddî fark var.
“Ben yaptım bu resmi!” şeklindeki bir iddiaya karşı “Delilin nedir? Resim kabiliyetin var mı? O resim yapılırken bizzat başında mıydın? Şahidin var mı? ” diye sorular hemen arkasından gelir. Ya da “Bu resmi filanca kişi yapmıştır!” diye iddiada bulunduğunuz zaman hemen sorulması gereken ilk soru şudur: “Bu resmi yaptığını iddia ettiğin kişinin, resim yapma kabiliyeti var mı? Resmin yapılma anında yanında mıydı ve resmi yaparken görüldü mü?” Eğer kabiliyet mevcut değilse nasıl iddia edilebilir? Resim kabiliyeti olmayan bir insan, tuvalin başında duruyor. Kör, sağır, topal, resim kabiliyeti olmayan, cahil bir insan. Bu insanı elinden tutup getiren biri iddia ediyor ki: “Bu resmi, bu adam yapmıştır!” Neden? “Resmin yanında bulunuyor!” Yanında bulunması yetmez. Yapabilecek kabiliyete, bilgiye sahip mi biz ona bakarız. Eğer yoksa başka sebep ararız.
Tabiatın ve maddî sebeplerin de eşyanın yanında bulunması yetmez ve o eşyayı yapabilecek kabiliyet ve bilgiye sahip olmadıkları halde, sırf eşyanın yanında bulunuyorlar diye eşyaya mucitlik iddiasında bulunamazlar. Demek onları çalıştıranın bir başkası olduğu mecburiyetle kabul edilecektir.”
Şimdi “Tabiattaki Maddî Sebeplerin Bir Araya Gelerek Canlıları Oluşturması Mümkün Müdür?” isimli ve adresini davet metninde verdiğimiz yazımızdan aldığımız yukarıdaki ifadelere dikkat edin. Özellikle “Eğer yoksa başka sebep ararız” ifadesine dikkat. Bu mantığı herkes anlar ve kullanabilir. Ve lütfen dikkat edin. Bu ifadelerde çok önemli kaideler koyuluyor. Kırmızı Asa’da ise daha ziyade red ve inkar içeren negatif ifadeler var. Tanımlar, kavramlaştırmalar, gerekçeli ve delilli temel kaide ve kabuller nerede?
Bakınız kardeşim, tekrar seyrettik Kırmızı Asa’nın özeti mahiyetindeki 10 maddelik manifestosunu.
Tek bir maddede müspet ve bizim açıklamamız budur şeklinde bir ifadeye rastlanmıyor. Bu gözle tekrar bakarsanız belki görürsünüz aradaki farkı. Hatta 6. maddede “DNA ve canlıların dış görünüşü arasında hiç bir zorunlu ilişki yoktur, sadece öncelik-sonralık ilişkisidir” ifadesi çok havada kalıyor. Neden böyle olduğuna dair tek kelimelik bir gerekçe bile yok. “Kabiliyeti olmadığı için” denilememiş mesela!
Hep inkar, hep menfi, hep ‘bilim/bilim adamları bir şey açıklamamış ve hep bizi kandırmışlar’ cümleleri var. Kardeş senin için değil ama senin gibi Risale-i Nur altyapısı olmayan birine böyle anlatıldığında eğer bir şeyleri temelinden kaldırıyorsan, yerini başka bir şeyle dolduracaksın. Yoksa o insan kendini havada ve boşlukta hisseder, tam oturmaz yani bir şeyler.
Biz diyoruz ki Kırmızı Asa bu kadar. Red ve inkar var. Kabul ve ispat yok. Zaten Osman kardeşin kendisi de bu seride bunlarla meşgul olmayacağını, yanlış kabul ve fikirleri eleştirmeye ve çürütmeye odaklandığını kendisi ifade etti. (Buna tamam diyoruz fakat ilave ediyoruz ki iman ilmi taliminde bütüncül metot sağlıklı ve verimli olandır. Buna aşağıda değindik. Zaten bu haliyle iman talimi de ol(a)mıyor.)
Şimdi biz yapıcı eleştiri noktasında diyoruz ki, evet iyi ve faydalı, emek verilmiş bir çalışma ama hakikatı anlatma (talim) usulü böyle olmamalıdır. Zaten Kırmızı Asa, her ne kadar Risale-i Nur’dan esinlendiğini, ilham aldığını ifade etse de bir Allah’a iman dersi olarak görülmemelidir. Değildir de.
Aradaki farkı görememenize hayret ettim aslında ama numune olarak gösterdigimiz yazılardan yola çıkarak biz gösterelim madem. O yazılar (Risale-i Nur Eğitim Programı ders metinleridir) hem kafa karışıklığına sebep olmadan gayet anlaşılır bir şekilde yanlışı ve hatalı yaklaşımı gösteriyor. Hem de olması gereken doğru yaklaşımı gerekçeleri, kaideleri, kavramları ve tanımlarıyla, delile ve mantıkî çözümlemelere dayalı temel kaide ve yaklaşımlarıyla ortaya koyuyor.
İşte Bu Bir Zihin İnşasıdır. Diğeri ise (Sadece Bununla Sınırlı Kalırsa) Zihnin Parçalanmasıdır. Takdir Sizin.
Bizim kanaatimiz, Kırmızı Asa’nın yaratıcı hakikatini makul sürelerde fazlasıyla bütünsel ve hepsi bir arada sunabileceği halde eksik kalmasının üzüntü verici olduğudur. Yine de, hakikate ulaşmak için bir basamak ve bir üst mertebe tabi. (Eğer ara yollarda hakikati bulana kadar yolunu bütün bütün kaybetmezse ve parçalanmış olan zihnini yeniden doğru şekilde biraraya getirmeyi başarabilirse tabi.)
Keşke Kırmızı Asa sadece engelleri kaldırmaya odaklanmasaymış çok daha olurmuş diye düşünüyoruz.
Arkadaşımızın kısa cevabı:
“Kırmızı asa-5 idi yanılmıyorsam, maddenin derinine gidersek bunlarda bu işi yapacak ilim, irade ve kudretin olmadığı söyleniyor.”
Cevabımız:
“Evet hocam söylenmişti, hatırlıyorum. Ancak bunlar sistematik, kaideleştirilmiş ve detaylandırılmış şekilde değildi. Söylendi gitti. Ondan sonra o kadar başka şeyler söylendi ki. İzleyenlere sorsanız o gerekçeyi hatırlayıp söyleyemezler bile. Halbuki esas bu noktaların zihinlere çakılması gereklidir.
Halbuki bakın, aynı mesele Risale-i Nur Eğitim Programı’nın ders metinlerinde nasıl ortaya koyulmuş:
Maddenin temel parçacıkları ve atomlar ise, kalemin ucundaki mürekkep gibidir. İlahî kudretin yönlendirmesiyle şekil alır.
Denilebilir ki: “Evet, olabilir, mümkündür. Fakat her mümkün, gerçekleşmez. Bunun böyle olduğuna nasıl hükmedeceğiz?”
Tabiattaki fiziksel unsurlar, eşyanın tabiatı ve maddî sebepler, ortak özellikleri nedeniyle kendi kendilerine belli bir düzen altına girme özelliği göstermiyorlar. Sel gibi akıp istila etmek mizacında görünüyorlar.
(Rüzgâr, güneş, hava, toprak, deprem, yağmur, ısı, ateş, buz, kaya, dağ, nehir vb.) Tabiattaki Büyük Unsurların Ve Maddî Sebeplerin Ortak Özellikleri:
“Körlükleri”, yani görerek iş yapma kabiliyetinden mahrum olmaları.
“Sağırlıkları”, yani diğerinin ne yaptığını bilerek hareket etmek için birbirleriyle haberleşme imkânlarının olmayışı.
“Cahillikleri”, yani bilerek iş yapmaktan aciz olmaları.
“Cansızlıkları”, yani kendi varlıklarından dahi habersiz olanların, önceden var olmayan ve kendilerinde bulunmayan özelliklere sahip bir oluşumu meydana getirmeyi öngörememeleri.
“Şuursuzlukları”, yani düşünme yetenekleri olmadığından, “fayda ve zararları gözeterek karar verme ve tercihte bulunma” anlamındaki iradelerinin yokluğu.
Arife işaret yeter diyerek misalleri sonlandırıyoruz. İmkanlarımız ancak bu kadar izin verdi. Keşke daha detaylı bir inceleme ortaya koyabilseydik daha faydalı olurdu. Fakat inşallah bu iyi niyetli, müspet ve yapıcı eleştirimiz faydalı olur ve daha sağlıklı çalışmaların kapısını açar.
Bu tetkikten şu anlaşılmıştır ki: Sizin de ifade ettiğiniz gibi, iki çalışma da birbirini tamamlamaktadır ve bir hizmet işbirliği düşüncesiyle her ikisinin de, bu konuda bilgilendirilmeye ihtiyacı olanlara hararetle tavsiye edilmesi gereklidir.
Tekrar vurgulamakta fayda görüyoruz. Kırmızı Asa’nın kıymetli çalışmasına ilaveten ve ondan farklı olarak şu aşağıdaki tarz ve yöntemleri de kullanıyoruz. Benzer çalışmalar yapanlara da kullanmalarını tavsiye ve arzu ediyoruz.
Temel Yaklaşım Metotları, Özgün Tanımlar, Kavramlaştırmalar ve Kategorik Değerlendirmeler, Bilimsel Verilerin Değişkenliğinden Etkilenmeyen Bağımsız Üst Yaklaşımlar, Sağlam Bir Mantık Kurgusuna Dayalı İnceleme, Çözümleme ve Delillendirme Yöntemleri, Güncel Bilim Yaklaşımlarıyla İrtibatlı Çıkarımlar
Son olarak Sinan Canan hoca ile ilgili kısaca fikrimizi ifade etmek istiyoruz. Videoda Sinan hocayı Osman kardeşle konuşurken samimi görünüyordu. Hatta çok dikkate değer ve önemli noktalardan bahsetti. Eleştiri noktasında da bütün bütün haksız değildi. Ancak bilmediğiniz bir boyutu var hocanın.
Şimdi teorik olarak öyle konuşuyor belki ama talep ettiği şekilde bir çalışma önüne geldiği zaman da takdir etmiyor ve beğenmiyor. Hatta size video adresini vereyim.
https://www.youtube.com/watch?v=Dpf2k8aVx-w
Bu adreste Yaratılış Kongresi’ne sunumunun kabul edilmemesini tasvip etmediğimiz ve evrim ile ilgili çalışmalarımız hakkında videonun yorum bölümünde paylaşımlarda bulunuyoruz. Fakat bu iyi niyetli mesajımıza oldukça kaba ve çalışmalarımızı küçük gören cümleler kullanıyor. Yorumları adrese girin okuyun lütfen.
“Sitenize ve çalışmalarınıza arada bir bakarım. maalesef halen arkaik ve anakronik bir bakış açısı hakim.” (Hoca demek istiyor ki, mealen: çalışmalarınıza çağı geçmiş ve eskimiş bir bakış açısı hakim.)
Özellikle Risale-i Nur talebeleri, Risale-i Nur’un eskimez Kur’anî bakış açısı hakkındaki bu nitelendirmesinden, hocanın sorduğu ‘peki ne yapmalıyız, İslam medeniyetini nasıl inşa ederiz’ sorusunun ve talebinin gerçek bir samimiyeti ifade etmediğini, eğer samimi ise de talep ve hayal ettiğinin Kur’anî bakış ve yaklaşımdan başka ve ayrı bir şey olduğunun çıkarımını rahatça yapabilir.
Halbuki o eski ve çağı geçmiş dediği bakış açısı eskimez bir niteliktedir, hocanın haberi yok! O bakış açısı sadece üslup ve ifade tarzı açısından güncellenir, farklı ve yeni şekillerde tekrar, taze olarak ifade, ilan ve takdim edilir. Bizim yaptığımız da işte tamamen budur.
Tabi Sinan hoca, Risale-i Nur birikimine sahip olduğunu ifade etmesine rağmen, iman ilim ve taliminin metodolojisinde var olan “Bilimsel Verilerin Değişkenliğinden Etkilenmeyen Bağımsız Üst Yaklaşımlar”ın varlığından habersiz görünüyor ki bize biyoloji öğrenmemizi tavsiye etmiş. Hata etmiş!
Çünkü bizim üst yaklaşımlarımız hem bilimsel verilerin değişkenliğinden etkilenmez, hem de (tabiattaki hadiselerin süreçleri ve mekanizmaları ne olursa olsun, hangi süslü isim verilerek açıklandığı ifade edilirse edilsin) mahiyetleri itibarıyla o açıklamalardan tamamen bağımsız, eskimez ve sabit modellerdir, hakikatlerdir. Bizim yaptığımız sadece zaman ve zemine uygun, güncel bilim yaklaşımlarıyla irtibatlı çıkarımlar yaparak, yenileyerek, sistematik şekle sokarak tekrar, taze olarak ifade edilmesinden ve zamanın anlayışına uygun şekilde takdiminden ibarettir.
